Hayatımızın akışı ve anlamı üzerine düşüneceğimiz, bu güne kadar yaptığımız tercihleri gözden geçireceğimiz, bireysel seçimlerimizi daha toplumsal ve evrensel bir vizyonla şekillendireceğimiz, içine sıkışıp kaldığımız kültürel kalıpları, sosyal yapıları sorgulayacağımız, ekonomik olarak tüketim odaklı değil gelişme ve verimlilik odaklı davranmaya önem vereceğimiz bir süreç başlamıştır.

Bu yıl içerisinde;
Bilgimizi, yeteneklerimizi ve zekamızı kulanma şeklimizi, bireysel seçimlerimizin bütüne etkisini, içinde bulunduğumuz topluma ve dünyaya entegre olmak konusundaki tutumumuzu, çevremizdekilerden ayrıştığımız noktaları ve buna rağmen çevremize katkıda bulunmak adına neler yaptığımızı, gözden geçireceğiz.

İnsanın en büyük sorunu geleceği tasarlarken geçmişin kalıplarına takılı kalmasıdır. Bilinmezliğin taşıdığı olasılıkları düşünürken, geçmişten getirdiğimiz KORKU ve YARGILARI devreye sokup, geleceğe BAŞKA TÜRLÜ BİR ŞEY olma şansını vermeyiz! Aldığımız eğitim, yaşadığımız deneyimler itibariyle belirli bir perspektife sahip olduğumuzu zannederiz. Ancak genetik hafızamızdan, aile çevremizden, sosyal bağlarımızdan kaynak bulup bilinçaltımızı şekillendiren kalıplar, bizi ”kendisine ait bile olmayan” bir geçmişin yönlendirmesiyle yolunu çizen ve yeni olasılıklara karşı duyarsızlaşmış biri haline getirir.

Tarihsel olarak uzun aralıklarla meydana gelen ve geniş bir zaman diliminin kalitesini belirleyen gök görünümleri oluştuğunda, bilinçaltımız ve genetik hafızadan gelen kodlarımız tetiklenir! Benzer gök görünümlerinin oluştuğu dönemde genlerimize sinmiş olan kayıtları elden geçiririz. Aynı soruları sorar ve yeni cevaplar vermek zorunda kalırız. Bu bizim insanlığın kollektif bilincine katkımızdır! Yaşadıklarımıza korku ve önyargı ile bakar ve içimize kapanırsak, bu değişime direnç göstermemize ve bir anlamda ”yeni enerjiye girememeye” neden olur.

DİRENCİN KIRILMASI için genelde yeni bir enerjinin devreye gireceği zamanların öncesinde insanlık sert yıkımlar yaşar ve format atılmaya hazır hale getirilir. 2000’lerin başından bu yana yaşadığımız yıkımlar özellikle maddi ve manevi düzlemde değerlerimiz ve önceliklerimiz konusunda kökten sarsıntılar yaşamamıza, arkaik düşünce inanç ve davranış kalıplarımızın ürettiği sonuçlara şüpheyle bakmamıza neden olacak kadar serttir.

Şimdi girdiğimiz dönem YARGISIZ ve yeni bir çözüm bulmak konusunda ŞEVKLİ bakarsak, kendimizi korumak için düşünmeden verdiğimiz tepkilerin, sorgulamadan kullandığımız savunma yöntemlerinin aslında hayatlarımızı sabote ettiğini, tutunduğumuz tavır ve kalıpların bizi aşağı çektiğini ve çaresiz bıraktığını görebiliriz.

Birliktelikler BENZEŞME üzerine şekillendiğinde, farklıklar silinir ve GELİŞME’nin önü tıkanır! Farklılıklarımızı saklamak ya da çatışma konusu haline getirmek yerine, barışçıl yöntemlerle dile getirmek ve kabule açmak... Diğerlerinin farklı yanlarını da yargılamadan anlamaya ve onlarla ortak amaçlarımız için yanyana durmayı ama içiçe geçmeden birbirimizden faydalanmayı kolaylaştırır. Herkes kendi hayatının merkezinde, kendi seçimleri ve tavırlarından sorumlu ama başkalarına karşı duyarlı ve yükümlüdür. Kendisi gibi olan bütüne kendindeki en iyiyi çıkartarak katkıda bulunur. Bu katkısıyla da kabul ve saygıyı hak eder. Özgünlüğümüzü ve özgürlüğümüzü muhafaza edebildiğimiz ölçüde, üretken, yararlı ve kendinden hoşmut olur, hem kendimizle barışık hem de başkalarıyla bütünleşik kalırız.